Albatros

BİLİŞİM KOOPERATİFİ

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik

Ayıptır söylemesi biz kamp yaptık dostlar, kış bastırmadan cemal cemale oturup dertleştik, yedik, içtik. Bazılarımız birbirini hiç kanlı canlı görmemişti, hep ekrandan çıkan ışık huzmesine bakmaya alışmaya başlamıştık ki kötü insanların kıymaya can attıkları caaanım Kaz Dağları’nda biraz nefes aldık, derelerin etrafında gezdik, zeytinlerin arasında dolaştık, ekşi mandalinalardan aşırdık. Bebeklerin, tavukların ve tavus kuşların seslerinin arasında akşamları ateşler yaktık, şarkılar söyledik, oyunlar oynadık. Albatros Bilişim Kooperatifi Girişimi gibi ‘ciddi’ bir isme yakışmayacak şakalar yaptık 🙂

Öz disiplinimizi de elden bırakmadık. Her gün üçer saatten 2 toplantı yaptık. Toplantılarımızda gelecek günlerin umudunu harladık hep birlikte. Cennetten bir köşede buluşan insanlara umutsuzluk yakışmazdı ne de olsa. Birbiriyle dayanaşabilecek, birbirinin derdiyle dertlenebilecek insanlar olmanın haklı gururu vardı üstümüzde. Onun için hayallerimiz hepimiz içindi hem de her birimiz için. Ölmez ağaçlarının altında hem birbirimize hem de içinde yaşadığımız bu kadim dünyaya nasıl iyi gelebiliriz diye kafa patlattık durduk.

Hayallerimizin bir yerde içinde olduğumuz orman gibi sürekli büyümeye teşne olduğunu fark ettik. Başta yakamadığımız semaverin başında kendimizi sorguladık. İlkelerimizi yerine getirmek ve hayatımızı bu ilkelere göre şekillendirebilmek için çok çalışmamız gerektiğinin farkına bir daha vardık. Ama pes etmeye hiç niyetimiz yok. Nasıl semaveri başta yakamadıysak ancak sonra kana kana çay içtiysek, öylece devam ediyoruz kaldığımız yerden.

 

 

Böylece birbirine daha da güvenen insanlar olduğumuzun bilinciyle daha sağlam adımlarla ilerlemeye karar vermiştik ki bir akşam ateş başında vampir-köylü oynama gafletine düştük. Gerçekte nasıl insanlar olduğumuzu gördük. Biz köylüler elde tahta kazık, boyunda sarımsak vampir ararken meğer hepsi yanı başımızdaymış a dostlar. Hepimizi yiyiverdiler, kimseye güvenilmeyeceğini öğrettik birbirimize 🙂

Bir de üstüne aramızda kuşak farkı olduğu fark ettik. Kimilerimiz Yaşar Kurt’la büyümüşken kimilerimiz hiç duymamıştı. Neyse ki Kesmeşeker’den hepimiz haberdardık yine bir konsensüs sağlanmış oldu. Gülüp geçmeyin öyle, herkesin dinleyeceği bir repartuvar oluşturmak bir web uygulaması yazmaktan çok daha zordur, bilirsiniz. Elinde gitarı sizden şarkı önerisi bekleyen kooperatif üyenize dönüp, kafana göre bir şeyler çal diyemezsiniz. Bir ekibin ne kadar uyumlu olduğu ateş başındaki konsere teklemeden devam etmesinden belli olur. Semaver gibi zorlu bir süreç sonunda bu uyumu da yakaladık.

Geriye tek bir şey kalmıştı. Kamp ateşinde patlıcan ve patates közlemek. İşte onu yapamadık. Aramızdaki sohbetin sıcaklığı kamp ateşini unutturdu. Patateslerin, patlıcanların boynu bükük kaldı. Neyse, bir dahaki kampa artık.

Kampın en kötü yanıysa dönüş yoluydu. Yaşadığımız şehirlere geri dönerken arkamızda bıraktığımız derelerin, ağaçların hatırası bir yanda vardığımız şehirlerin gürültüsü bir yanda. Ama olsun, bir daha kampa gideriz. Şimdi yapacak çok işimiz var. Şehirlerimizin beton, kampın uzakta bir yer olmadığı bir dünya umuduyla hepinizi selamlıyoruz.

 

 

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik..

Ayıptır söylemesi biz kamp yaptık dostlar, kış bastırmadan cemal cemale oturup dertleştik, yedik, içtik. Bazılarımız birbirini hiç kanlı canlı görmemişti, hep ekrandan çıkan ışık huzmesine bakmaya alışmaya başlamıştık ki kötü insanların kıymaya can attıkları caaanım Kaz Dağları’nda biraz nefes aldık, derelerin etrafında gezdik, zeytinlerin arasında dolaştık, ekşi mandalinalardan aşırdık. Bebeklerin, tavukların ve tavus kuşların seslerinin arasında akşamları ateşler yaktık, şarkılar söyledik, oyunlar oynadık. Albatros Bilişim Kooperatifi Girişimi gibi ‘ciddi’ bir isme yakışmayacak şakalar yaptık 🙂

 

 

Öz disiplinimizi de elden bırakmadık. Her gün üçer saatten 2 toplantı yaptık. Toplantılarımızda gelecek günlerin umudunu harladık hep birlikte. Cennetten bir köşede buluşan insanlara umutsuzluk yakışmazdı ne de olsa. Birbiriyle dayanaşabilecek, birbirinin derdiyle dertlenebilecek insanlar olmanın haklı gururu vardı üstümüzde. Onun için hayallerimiz hepimiz içindi hem de her birimiz için. Ölmez ağaçlarının altında hem birbirimize hem de içinde yaşadığımız bu kadim dünyaya nasıl iyi gelebiliriz diye kafa patlattık durduk.

Hayallerimizin bir yerde içinde olduğumuz orman gibi sürekli büyümeye teşne olduğunu fark ettik. Başta yakamadığımız semaverin başında kendimizi sorguladık. İlkelerimizi yerine getirmek ve hayatımızı bu ilkelere göre şekillendirebilmek için çok çalışmamız gerektiğinin farkına bir daha vardık. Ama pes etmeye hiç niyetimiz yok. Nasıl semaveri başta yakamadıysak ancak sonra kana kana çay içtiysek, öylece devam ediyoruz kaldığımız yerden. 

Böylece birbirine daha da güvenen insanlar olduğumuzun bilinciyle daha sağlam adımlarla ilerlemeye karar vermiştik ki bir akşam ateş başında vampir-köylü oynama gafletine düştük. Gerçekte nasıl insanlar olduğumuzu gördük. Biz köylüler elde tahta kazık, boyunda sarımsak vampir ararken meğer hepsi yanı başımızdaymış a dostlar. Hepimizi yiyiverdiler, kimseye güvenilmeyeceğini öğrettik birbirimize 🙂

Bir de üstüne aramızda kuşak farkı olduğu fark ettik. Kimilerimiz Yaşar Kurt’la büyümüşken kimilerimiz hiç duymamıştı. Neyse ki Kesmeşeker’den hepimiz haberdardık yine bir konsensüs sağlanmış oldu. Gülüp geçmeyin öyle, herkesin dinleyeceği bir repartuvar oluşturmak bir web uygulaması yazmaktan çok daha zordur, bilirsiniz. Elinde gitarı sizden şarkı önerisi bekleyen kooperatif üyenize dönüp, kafana göre bir şeyler çal diyemezsiniz. Bir ekibin ne kadar uyumlu olduğu ateş başındaki konsere teklemeden devam etmesinden belli olur. Semaver gibi zorlu bir süreç sonunda bu uyumu da yakaladık.

 

Geriye tek bir şey kalmıştı. Kamp ateşinde patlıcan ve patates közlemek. İşte onu yapamadık. Aramızdaki sohbetin sıcaklığı kamp ateşini unutturdu. Patateslerin, patlıcanların boynu bükük kaldı. Neyse, bir dahaki kampa artık.

Kampın en kötü yanıysa dönüş yoluydu. Yaşadığımız şehirlere geri dönerken arkamızda bıraktığımız derelerin, ağaçların hatırası bir yanda vardığımız şehirlerin gürültüsü bir yanda. Ama olsun, bir daha kampa gideriz. Şimdi yapacak çok işimiz var. Şehirlerimizin beton, kampın uzakta bir yer olmadığı bir dünya umuduyla hepinizi selamlıyoruz.