Çok heyecanlıydım. Özenerek uzun bir çağrı metni yazmıştım. İlk defa bir afiş tasarlamıştım. Afişteki kelime bulutu için bile epey uğraşmıştım; renk seçimi kadar olmasa da. Şanslıydım ki yoldaşım her an benimleydi ve her bir işin son dokunuşlarını hep o yaptı. Sonrasında buluşma mekanının ayarlanması, davetliler… Katılacak herkesi tanıyordum ve çoğuyla bu konuyu daha önceden bir şekilde konuşmuştum ama şimdi herkes aynı anda konuşacaktı. Kaçı gelecekti, neler konuşulacaktı, olumlu/uyumlu bir atmosfer oluşacak mıydı, -en önemlisi de- devam edecek miydik? Aklımdaki bu sorularla erkenden gidip afişleri astım ve beklemeye başladım. Kapıdan giren her yeni yüzle biraz daha rahatladım ve toplantı bittiğinde içimden “tamam” dedim “başaracağız, ancak çok emek vermemiz gerekecek.”
Bugün o ilk toplantının 2. yıldönümü. Tamam, belki takvimlerde tüm dünyanın kutlayacağı bir gün olarak yer almıyor ama benim takvimimde yeri çok özel. Hayallerimiz o kadar büyüktü ki, ütopyamızın yol haritasını çıkarıyorduk adeta. Sorunlarımızda ortaklaşıyorduk, ihtiyaçlarımız benziyordu, gelecekte görmek istediğimiz resimler de hep birbirini tamamlıyordu. Yine de farklılaşan kaygılarımız vardı, zira eşitlik ve adalet algısı bile koşullara ve önceliklere göre farklı yorumlanabilirdi. Asıl zor olansa burada başlıyordu: bu güzel topluluk ideallerindeki o yapıya birlikte ulaşmak için neleri, nasıl ve ne zaman yapmalıydı? Toplantılar için bir araya gelmek (insan unutuyor ama o zamanlarda ‘fiziksel’ olarak buluşuyorduk), her taşı sıfırdan üst üste koymak… İsim, logo, ilkeler, manifesto, toplantılar, kurallar… Her birini tek tek tartıştık. Sayımız kimi zaman 3-4’lere düştü toplantılarda, kimi zaman çalışmanın temposu çok yavaşladı ama bir şekilde hep birileri yükü omuzladı ve devam ettik. Bir yandan çok istekliydik bir yandan da yorgun. Mesailer, şehrin temposu, stresli hayatlar, başka sosyal çalışmalar… İlk çağrıyı yaptığım kişiler, en genelde, çeşitli gönüllü örgütlenmelerde yer alan kişilerdi. Böyle bir çalışmanın fedakarlık istediği aşikardı ve kurmaya çalışacağımız yapının temellerini oluşturacak ilkeleri bahsettiğim tür çalışmalarda sorumluluk alan kişilerin benimsemesi ve uygulaması çok daha olasıydı. Gerçekten de böyle oldu, hızla yol aldık. Tabi ki ilk günkü insanların hepsiyle birlikte olamadık bugüne kadar. Gücü olan arkadaşlarımız devam etti, kimimiz de daha sonra tekrar görüşmek üzere ayrıldı. Her ayrılanla biraz hüzünleniyordum, çalışma sönümlenecek mi diye…
Bazen bizi ayrılığa düşüren zorlu gündemlerimiz oluyordu; karar alma mekanizmaları, adil gelir paylaşımı, bireysel-kolektif çıkarlar, sorumlulukların paylaşılması derken aslında ne büyük konular olduğunun farkına vardık. Mevzu bir işçi kooperatifi olunca o kadar çok kavramın altını doldurmak ve her birini uygulamaya geçirmek gerekiyor ki, her ayrıntısını konuşmak için çok ciddi zaman ayırmak şarttı. Söz gelimi karar mekanizması için sadece konsensüsün uygulanacağını söylemek epey eksik kalabiliyor. Kooperatifte herkesin ayrı ayrı ayırması gereken zaman bile tartışma konusuydu; ancak uygulamaya geçtiğimizde bu konu çözülebiliyordu. Neticede bizim için de durum farklı değildi, tartıştık. Bazen durup -yerelimizde örneği olmadığından- yurt dışındaki kooperatiflerle tanıştık. Aradık, konuştuk, özendik. Motivasyonumuz daha da arttı.
Büyük kırılmalar da yaşadık, fikir ayrılıklarında ayrılmayı da bildik, karşıt fikirlerimizi saatlerce tartışmayı da. Sonradan katılan arkadaşlarımızla enerjimiz hep daha da yükseldi. Arada benim de ‘gitmiyor’ dediğim zamanlar oldu. Genelde bu tip ciddi mevzular yapısaldı. Oturup bir iç hukuk metni yazmaya karar verdik. Kararlarımız doğrultusunda yapımızı orada ayrıntılı tarifledik. Dönüp bakabileceğimiz bir referans metnimizin olması işimizi kolaylaştırdı.
Kolektif olmanın öyle güzel yanları var ki. Bu 2 senede evlendik, istifa ettik, bebeklerimiz oldu, sevdik, ayrıldık, dertleştik, içtik, güldük, sinirlendik, tartıştık, para kazandık, eşit olduk, ortak olduk, kamp yaptık… Romantik olmasın demiştim ama yine kaçtı parmaklarımdan. Şimdi her işini sanal ortamda yapan küçük bir kolektifiz / bir kooperatifiz / ortaklarız / dostlarız. Hani her konuda güven diyoruz ya, geleceğe, iş arkadaşına, dostuna, işte o güveni biz inşa ettik. Kolektiflerde açık ve şeffaf iletişim kurmak kaçınılmazdır. Bu bazen sert gelebilir ama sistem oturduktan sonra bir alışkanlığa dönüşür. Albatros’ta da işlerin böyle yürüyor olması o güvenin inşasında çok önemli bir yapı taşı vazifesi görüyor.
Halâ resmi olarak kooperatifi kurmadık, ki bunun için 2 sene uzun bir süre diye düşünüyordum eskiden, ama şimdi sadece bürokratik işler olarak görüyorum o kurulum prosedürlerini. Albatros Bilişim Kooperatifi Girişimi’nin ülkemizin bilişim sektörüne çaldığı maya tuttu. Bunun bir parçası olmak gurur verici gerçekten. Ben bu yapının ancak 1/10’uyum belki ama o bütün zaten biziz…
İlk Taşı Atan
Ya yine dokturmussun be gozum, kalemine saglik. Ne zaman olur bilmiyorum ama bir gun tum gucumle geri gelecegim.